29 Mayıs 2015 Cuma

Alfabemizdeki Noktaları, Kuyrukları ve Harfleri Azaltalım

Değişik bir teklifte bulunacağım: Alfabedeki harfleri arttırmak yerine azaltmak. Evet... genizcil ñ'nin ihtiyaç olduğuna kani oldum. Ama şimdi bundan ziyade daha yalın bir alfabemiz olabilir mi'nin derdindeyim. Zira üfürükçülük yazarken on nokta, bir kuyruk kullanmak ağrıma gidiyor, tuşlarla yazmak kolay olsa bile (ki o da ayrı bir mesele) evvela hiç estetik gelmiyor. Bence bir alfabe için havalı olmak, yazması zevkli olmak en büyük meziyettir. Prensip olarak çift harf de (ch, dj) kullanmayalım. Standart ve üniversal Latin alfabesindeki bildik harfler dışında noktalı ve kuyruklu harf kullanmayalım. O zaman, x, q, w, j gibi harfleri, ihtiyaç duyulan yeni yerlerine yerleştirmek gerekecektir. Zira Cumhuriyet'in Türk alfabesi oluşturulurken boşta kalan mis gibi karizmatik ve kolay c harfi Avrupa'da dj, gi diye karşılanan ce sesi yerine konulmuş. Ünlülere gelince... İlk Türk alfabesinde bunlar için sekiz harf yoktu; çünkü gerek de yoktu, izah edeceğim...

Ağızdan çıktığı yere göre ünsüzler tablosu... satranç tahtası gibi karşımıza konursa çok daha anlaşılır olacaktır.
Sütunlar: 1-Geniz/ 2-Damak/ 3-Diş/ 4-Dudak olarak sıralanmıştır. 1-Geniz sütunu; geniz ve ard damak olarak daha da açımsanabilir ama söyledim ya, olabildiğince yalınlaştırmak istedim. Satırlar ise (sıra gözetmeyin) Patlamalı, ötümlü ötümsüz vs diye ayrılmıştır. W'yi elbette kullanmıyoruz ama o tabloda yeri var.

Şimdi kullandığımız harflere göre olan tablo:

1 2 3 4
K Ç T P
G C D B
H Ş S F
Ğ J Z V
- Y - W
Ŋ Ŋ N M
- L L -
- R - -

Şimdi, Q ve X harflerini kuyrukluların yerine koyalım ve taşların yerini değiştirelim.

1 2 3 4
K C T P
G J D B
H X S F
Q - Z V
- Y - W
Ŋ Ŋ N M
- L L -
- R - -

Bu kadar. Malesef ince ke kalın ka ayrımı şimdilik yok. Ç> C oldu. C> J oldu. Ğ> Q oldu. (Ğ başa gelemeyeceği için Q büyükharfinin pek kullanılamayacak olması yazık, başka önerilere açığım).

Kalın L yerine Ll gibi bi'şey gerekli fakat çift harf kullanmama prensibimiz var.

Je sesine ihtiyacımız yok. Çok istenirse z üstüne bir işaret konur. Zira bu ses yalnız yabancı kelimelerde var. Ya da şimdiki ce sesini veren j'yi aynen kullanmaya devam ederiz; Japon, Jandarma, Jambon yazıp Capon, Candarma, Cambon okuruz, yahut yine aynı okuruz.

Klavyemizde olmasa da Ŋ bence gerekli. Çünkü farkındaysanız tabloda orası bayağı boş... Yazı dilimizdeki bu büyük boşluğun gerçekten doldurulması gerektiğine inanıyorum. Kökten gelen ayrımları yapamamak bizi kökümüzden kopartır. Zenginlik saydığımız yabancı kelimelerdeki ayrımlar ise ikinci seviye önemlidir. Yerlerini bilsinler.

Daha geniş ve sofistike bir alfabe sonra düşünülebilir ama ilk etapta noktalardan ve kuyruklardan kurtulmalıydık.

Gelelim ünlülere... Açık kapalı e'yi elbette göstermeyeceğim.Çok gerekirse Azerbaycan'daki gibi başka bir harf lazım.

Ö ve ü'den kurtulmak için o ile u'yu o; ö ile ü'yi u olarak yazmalıyız. Bunun neredeyse hiçbir karışıklığa sebep olmadığını hayretle göreceksiniz. Çünkü Asli Türkçe'de bu ayrım yok; u ve o ile yazılanlar genelde aynı kelimeler olup sonra farklılaşmış... Kol ve kul gibi. İkisi de kol olarak yazılmalı (kapıkulu> kapikolo gibi) Bizim bu tarihi damarı yakalamamız gerek. Karışır sanılan bir çok kelime ise isim ve fiil olduklarından aslında karışmaz. Küçük sesli uyumu da (o'dan sonra u gelmesi) bu ayrımı gereksiz kılar (horoz gibi Farsça kelimeler dışında pek istisnası yoktur. Ayrıca varsın horuz okunsun)

Mesela gül- fiili ile göl ismi, ikisi de gul olarak yazılır fakat Türkçe'de zaten aynı yazıldığı hâlde farkına varmadan kullandığımız ve karıştırmadığımı bir sürü sesteş isim ile fiil var. Çiçek anlamındaki gül'e gelince; işte yabancı kelimeler herzamanki gibi işi bozuyor. Farsça'dan gelmiş bu kelime gibi Arapça'dan gelen bir çok kelimede aksan işaretleri, şapkalar filan kullanılabilir fakat kullanılmasa da olur.

Orhun alfabesinde o u; ö ü ayrımı olmadığı gibi, ı i ayrımı da yoktur. Kelimenin gelişinden ı ile i sesleri anlaşılacaktır. Işık> ixik, şık> xik olacak ki bunlar karışmaz. Fakat biri isim biri fiil olduğu hâlde karışması vahim olacak bazı kelimeler var mesela sık- fiili. Sırf bunun için kalın ka ile ince ke için c ve q harflerinden birini kullanmak ya da ıı sesi için bir harf bulmak ihtiyacı baş gösteriyor. Ama şimdilik bu istisnaları göz ardı edelim. Dediğim gibi bunlardan biri isim biri fiildir, normal şartlarda karışmaz.

Bi'şey daha: Tırnak işaretleri sadece kelimelerin birbirine katışmasında kullanılmalı, hususi isimden sonraki hâl eklerinde ise başka bi'şey... mesela nokta kullanılabilir. Mesela Fince'de bu ayrılmaz bile.

Ayrıca, çekim ekleri dışındaki çoğu ek ayrı yazılmalı: -dir, imiş anlamındaki -miş, bazı olumsuzsuk ekleri ayrı yazılmalı; tıkı dahi anlamındaki de, soru edadı mi? gibi... Şayet yazılmazsa, de de yazılmamalı. Böylece masdar olan -me ile, istek kipi olan -se ile karışmasının mantıken önüne geçilir. Demin bahsettiğim ı-i karışması isim ve fiiller iyice ayrılacağı için vuku bulmaz. Vurgudan bu fark o kadar kolay anlaşılıyor ki, dert olmaz (hangi de'yi ayrı yazacağını hala anlayamayan çoğunluk için zor olabilir tabi).

Geleneğe uyarak İstiklal Marşının ilk iki kıt'asını bu alfabeyle yazıyorum (genizcil n'lere çok hâkim olmadığımdan onlar için kopya çektim):

Kork ma sunmez bo xafaklarda yuzen al sanjak,
Sun meden yordomoŋ ustunde tuten en soŋ ojak.
O benim milletimiŋ yildizi dir, parlayajak,
O benim dir, o benim milletimiŋ dir anjak.
***
Catma Korban olayim cehreŋi ey nazli hilal
Kahraman irkima bir gul! Ne bo xiddet bo jelal?
Saŋa olmaz dukuleŋ kanlarimiz soŋra helal...
Hakki dir, Hakk.a tapan milletimiŋ istiklal!


Nasıl? Siz de denerseniz hem yazarken hem okurken beyninizde kıvılcımlar çakacağından ve zevk alacağınızdan eminim. Bence önemli olan da bu.

23 Mayıs 2015 Cumartesi

'Kral'ın Türkçesi Ne Çıkacak?

Kral kelimesi Sırpça'dan girmiş, Kraliçe de keza. Hükümdar anlamında en çok kullandığımız, benimsediğimiz kelime bu. Yaygınca Avrupalı, sonra da her türlü hükümdar için nedense bunu kullanırız. Bunun sebebi, her türlü uzak medeniyet hakkındaki bilgi artık Batılılar tarafından geldiği için, ekzantrik hükümdarlar (Siyam, Afrika vs) da kraldır bizim için. Halbuki eskiden "Çin hakanı yahut "Çin kağanı" derlermiş. Bizim özümüzdeki hükümdar kelimesi bu. Kağan>hân> Arapça telaffuzda Hakan. Bunun dişisi ise Hanım. Hatun da var fakat o Soğdca: Kwaten (hükümdarın dişi hâli). Kadın kelimesi de budur, Arapça telaffuzu hâtun.

Hân, Hâkan iyi de, bunlar ne demek. Demek istediğim, zihindeki hangi kavramdan çıkıp hükümdar manasına gelmiş? Bunlar bilinmiyor. Daha doğrusu bunların Türkçe (Altaik) olduğu bile şüpheli. Hâlbuki İngilizce king, Almanca könnig öyle mi? Bunlar öyle kelimeler ki, bin yıl önce de hükümdara öyle diyorlardı, şimdi de, bin yıl sonra da (telaffuz değişse de) böyle diyecekler. Türkçe'de neden böyle bir şey yok?


king "bir iskambil oyunu" [ <1975]
İng king 1. kral, 2. iskambilde papaz << Eİng cyning soylu kişi, bey << Ger *kuniŋgaz a.a. Ger *kunjom soy, aşiret << HAvr *gnə-yo- a.a. EYun arythmia αρυθμία HAvr *genə- doğurmak
 genetik


Türkler (Türkçe düşünüp konuşanlar) hükümdar için aynı şeyleri düşünmüş olabilir. Aynı kavramlar üzerinden gidip bir kelime çıkarmış olabilir. Veya Germenlerin könnig için izlediği yolu bir Türkçe'de izleyelelim bakalım ne çıkacak?

Hint Avrupa dilindeki gen








Türk kelimesi nereden geliyor Allah aşkına? Bunu şöyle kesin olarak anlayalım; bunun imkânı yok mu? Lütfen eski hamasi dogmaları silkinelim üzerimizden: "güçlü, güzel, kahraman" gibi manalara gelmiyor. "miğfer şeklinde dağ, Arağça terk, bunlar da zorlama. Öyle olamsını da istemezdim; çok sıkıcı olurdu. İdeolojiler, "Türk"ü idaresindeki insanlar için ne anlama gelmesini istiyorlarsa o anlama getirilmiş. Fakat hakikat, tam hakikat bulunabilseydi, yepyeni ufuklar açılır, gerçeğin gücüyle çok daha ileri giderdik.

İlkin, bu kelimenin Türkçe (Altaik) olduğu önsavından yola çıkıyoruz. Çince veya Hint-Avrupa dilleri de düşünülebilir. Fakat şimdilik Altaik gibi duruyor.

Türk için en önemli sav, töre kelimesinden gelmesi. Orhun kitabelerinde bolca geçen türk (tüürük) şöyle bir ibare var.Tüürük bodunıŋ ilin törüsin tuta bérmiş iti bérmiş [Türk boylarının devletini töresini(kanununu?) tutuvermiş, itivermiş]


Şimdi Türk, töreli demek ise, o zaman töre ne demek yahu? Töre cinayetindeki gibi bir şey mi?  İlk 'Türkler' biz töreliyiz' anlamında 'biz tüürüküz' demişse, hâlâ ne demek istediklerini anlamıyoruz. Katiyen bir izah değil bu. Hâlâ beynimizde hamaset karışımı var.


Töre'nin aslı törümek, yani türemek, yaratmak, düzenlemek. Daha da özüne inersek Tör-ü, r>z değişmesinden sonraki halinin töz olduğunu anlarız. Nişanyan Sözlük:


ETü: töz "kök, asıl, soy" [ Orhun Yazıtları, 735]
YTü: töz "umde" [ Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu, 1935]
YTü: töz "cevher" [ TDK, Felsefe ve Gramer Terimleri, 1942]
<< ETü töz ETü töri- doğmak, türemek
Not: TTü modern dönemde kullanılmamış bir kelime iken, YTü yazı diline ithal edilmiştir. • Aynı kökten ETü töri- (yaratılmak, türemek) ve törlüg (çeşit, tür, nevi). Buna karşılık "yasa, töre" anlamına gelen törü sözcüğünün bu grupla alakası tartışılabilir.



Şimdi şuna bakınız:


jenetik [ Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1942]
Fr génétique soya ilişkin, kalıtımsal, ırsi EYun genētikós γενητικός a.a. EYun génos γένος soy, ırk, zürriyet +ikEYun gígnomai, gen- γίγνομαι, γεν- doğurmak << HAvr *genə- a.a.
Not: Aynı HAvr kökünden Lat gignere, genit- (doğurtmak, babası olmak), genus, gener- (soy, ırk), generare (doğurmak, üremek), nasci <gnasci (doğmak), gens (soy, kavim), genius (doğurgan ruh). Ar cins sözcüğü Yunancadan alıntıdır.





http://www.nisanyansozluk.com/?k=genetik&lnk=1

7 Mart 2015 Cumartesi

Demokrasi



Nişanyan sözlükte belirttiği üzre demokrat'daki -krat, Sokrat, Hipokrat gibi eski Yunan isimlerindeki krat aynı: güçlü, sağlam, pek demek. İngilizce versiyonu "hard" ki Germen isimleri Richard, Gerhard da Hint Avrupa aslına dayanarak aynı mantıkta işliyor.

Demokrasi kelimesini Türkçe'ye, sanki eski Türkçe'de karşılığı olamazmış gibi Arapça yoluyla çeviriyoruz: halk iktidarı. Ve elbette böyle uzun izah gibi bir çeviri yerine tabirin aslını kulanıyoruz. Hani diyorum ki, bunu eski Türkçe yalın bir hale çevirsek:

demos: HintAvrupa kökünde da- bölmek, paylaştırmak olduğuna göre Aramî asıllı halk sözcüğü aslında bunun tam karşılığıdır. Arapça halk etmek (yaratmak) da aslında ilk Samî kökünden pay etmekten anlam kaymasına uğramıştır. Türkçe'de ulus kelimesi Moğolcadır fakat, Türkçe ülüş kelimesinden gelir. Bu da ül- (üleştirmek, paylaştırmak) kökünden geldiği için Moğolca olmakla beraber (halk'ın Aramice olması gibi) tam karşılıktır. Lakin (olmazsa) Türkçe ülke de denebilir.

-krat, -krasi: İktidar, güç, gibi zorlama kelimeleri bir yana bırakırsak Türkçe karşılık pek'tir. Berk, pek kelimesinin daha eski bir varyasyonudur. Zira Richard, Leonard gibi Türkçe'de de -berk ile biten isimler var.

Öyleyse,
demokrasi: uluspekliği/ ulusberkliği
demokrat: uluspek/ ulusberk


23 Ekim 2013 Çarşamba

Yo...


Dilin doğal gelişmesi içinde yok'dan yo kelimesi türemiş. Tıpkı batı dillerinde non ve not'dan no kelimesinin türemesi gibi.
Kibarlık budalası tabirlerin gerçek öz kavramlarımıza bulaşmaması gerekiyordu. Bugün resmi olarak "hayır" ı kullanıyoruz; ama "yo"yu kullanmamız gerekiyordu. Aynı durum "bayan" kelimesi için de geçerli; Kadının yahut dişinin yerine geçmemesi gerekiyordu (öteyandan kadın da eski Türkçe'de kraliçe, hanım anlamındaymış; yani o da öyle... Hanım da dişi-han yani kraliçe anlamındaymış. Lady gibi)

Tünaydın...



Tün kelimesi, tünemek ve dün kelimelerinin kökenidir.
Tünemek: geceyi geçirmek, gecelemek
dün: önceki gece (bakınız yarın ise Eski Türkçe'de sabah demektir; "sonraki sabah")
Tün-aydın'ı "goodafternoon" karşılığında her kim bulup yerleştirmişse yanlıştır. Diğer taraftan "Goodnight" karşılığı olarak "Geceniz aydın olsun" anlamında kullanılırsa "Günaydın"dan bile daha mantıklı olur; zira aydınlık (Eski Türkçe ayıtınık) kelimesi: gece çıkan "ay" ile ve "ayılmak" fiiliyle kökteştir. Kök anlamı; "bir şeyin anlaşılır şekilde görünür olması"dır. Ki günlük güneşlik bir vakitte bu durumun çok ötesine geçilmiştir. Aydınlık kavramı ancak bir oda için ve gece için kullanılabilir. Zira aydınlatma geceleyin yapılır. Ay, gecemizi aydınlatır. Allah korusun "günümüz aydınlık" olsaydı, parlak güneşin önünde sürekli bir gök cismi filan var da etrafı anca anlaşılacak kadar görüyoruz demek olurdu. Yani günaydın yanlış, tünaydın doğru (gece kullanılırsa).

Günaydın ve tünaydın benzeri selamlama sözlerinin en doğrusu şöyle olabilir:
Gündüzleyin: Günışısın
Geceleyin: Tünaysın

Teptemiz!

Inploid sitesinde biri "Türkçe pekiştirmelerde temiz niye tertemiz oluyor da, "teptemiz, testemiz" olmuyor, bunun kuralı nedir ki?" diye sormuş. Cevabım şu oldu:

Bunun şimdiye kadar müspet bir açıklaması olmuş mu, bilmiyorum, sanmıyorum. Belki bazı tezler vardır. Benim ise bir teorim var; teoridir çünkü çürütmeye açıktır, teorem haline gelmeye adaydır.

m grubu: sımsıcak, bembeyaz, yemyeşil, simsiyah, yamyassı
s grubu: mosmor, masmavi, kıskıvrak(?), yüsyuvarlak(?), kaskatı
p grubu: sapsarı, kıpkırmızı, kapkara, dapdar, upuzun, kupkuru, dupduru
r grubu: tertemiz, sersefil(?)


iki dudak ünsüzü: m (tonlu, genizden), p (tonsuz, patlamalı)
iki de diş eti ünsüzü: s (tonsuz sızıcı), r (tonlu akıcı)

Teori şu: O sıfatın ihtiva ettiği ünsüzlere benzemeyen ünsüzlerden pekiştirme yapılır. Tertemiz neden "testemiz" olmazdı? çünkü s, temiz kelimesinin içindeki z ile benzeşiyor. Temtemiz de olmazdı, çünkü temiz'de m var. Belki teptemiz olabilirdi.
Aynı şekilde tercih edilen pekiştirme ünsüzleri:
beyaz için m. (p olmazdı; be var; s olmazdı z var)
mavi için s (m olmazdı m var; p olmazı v var (çift dudak ile diş-dudak (v) benzeşiyor)
kırmızı için p (m olmazdı m var; s olmazdı z var, r olmazdı r var)

İki ünsüzün de kullanılabilir olduğu durumlarda, sıfatların anlamındaki büyüklük, enginlik, süreklilik / kısıtlılık gibi duyguların var olmasına göre o ünsüz tercih edilip zamanla yerine oturmuş olabilir; "sıpsıcak" yerine "Sımmmsıcak" denmesi gibi. "Kumkuru" yerine "kupkuru" denmesi gibi.
 
http://www.inploid.com

Dizayn > Teşvir? > Terkin!

Dizayn kelimesine kafayı yaktım. Dilimize İngilizce'den geçmiş, pek havalı bir kelime. Halihazınra, yaratıcılıkla  yüklü, gayet ukalaca bir kelimedir. Türkçe dilinde bunun hiç karşılığı olmuş mu, bilmiyorum. Mimar Sinan eserlerini inşa etmeden önce yaptığı söylenen çamur maketlerine, kuma çizdiği çizimlere ne diyordu?

Türkçe'ye geç Fransızca'dan dessin (desen) olarak da geçen bu kelime; design, İngilizce'ye Orta Fransızca'dan desseign olarak geçmiş. 
des+siegn
sign: işaret, iz, nişan
des+: verme anlamı veren, Hint Avrupa kökenli  ön-ek.

Dizayn için öz-Türkçe bir karşılık yerine, İngilizce'nin Fransızca'dan aldığı gibi, Arapça'dan alıp kendi anlamımızı yükleyebilirdik. (Bunu yapmamışsak) geç kalmış da değiliz.
Ben bunun için teşvir kelimesini teklif ediyorum.  İşaret (sign) kavramından yola çıkıp, aynı kelimenin (şwr) kökünden türettim. Tefriş gibi kolay söylenen; mimarların, tasarımcıların (pardon teşvircilerin/ hatta yine pardon müşevvirlerin:) diline pelesenk olacak türden bir kelime.

Online Osmanlıca Sözlük'te teşvir"1-İçinde bulunma. İçine alma, içine alıp gizleme. 2-Satılık olan hayvanı pazara çıkarıp gösterme." olarak geçiyor. İşaret (gösterme) kökünden daha önce böyle anlamlarda kullanılmış. Ama bana, bugüne kadar gerçek anlamını arıyormuş gibi geliyor!
23 10 2013

Yıllar sonra gelen edit:
Yerde ararken gökte buldum. Design (desen, dizayn) kelimelerinin Türkçe karşılığı benim uydurduğum teşvir yerine meğer hali hazırda kullanılmış olan terkin imiş... En azından tef'il vezninde olacağını kestirmişim. Terkin Arapça'da özellikle kına ile çizim/resim yapma anlamıda. Türkçe'ye de bu şekilde geçmiş. Ama sonra silmek (bir kaydın üzerini çizmek) olarak anlamı kaymış. Halk dilinde olmayan teknik bir kelime olduğu için asıl anlamına geri dönmesi mümkün... Rakam (çentik, çizik) ve rakım (kot numarası) kelimeleriyle aynı kökten geliyor.

Bundan böyle "bunun terkini bana ait" diye gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

http://www.nisanyansozluk.com/?k=i%C5%9Faret 
http://www.osmanlicaturkce.com/?k=te%FEvir&t=%40